Suyla ilgili ilginç gerçekleri, Memorial Ataşehir Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Prof. Dr. Birsel Kavaklı ile
konuştuk. Prof. Dr. Kavaklı, bize su hakkındaki gerçekleri anlattı.
Su, yaşam için gereken en önemli madde. Bu yüzden su, hayattır. Su, kendi içinde farklı
maddelerin koku
ve tatlarını barındırabilir. İnsan
ve hayvanların, suyun içilebilirliğini anlamak için duyularının gelişmiş olması bu yüzden. Kaynak suyu
veya mineral su diye bilinen tat, suyun içinde çözülmüş olan minerallerin tadı. Saf su (H2O) tatsızdır. Bu yüzden, kaynak
veya mineral suyunun saflığı, suyun içinde zararlı (toksik) maddeler, kir, toz
veya mikrobik organizmalar olmadığının göstergesidir.
Kaliteye özen
Su; hidrojen
ve oksijen atomlarından oluşur. Yanısıra, suda kalsiyum, magnezyum, sodyum klorür gibi birtakım mineraller de var. Kalsiyum
ve magnezyum en önemlileridir. Bunlar, normal su içeriğinde bulunması gereken maddeler. Sudaki kalsiyum oranının zayıf olması bu suyla beslenen bebeklerin iskelet sisteminde zayıflıklara yol
açabilir. Ama kalsiyumun fazlası da iyi değil. Çok kalsiyumlu suyu tüketmek hassas kişilerde böbrek taşı oluşturabiliyor.
Bir de nitrit, kurşun, cıva gibi suda bulunmaması gereken maddeler var. Nitritin suda çok az olması, doğal; ancak oranı yüksek olmamalı.
Biyolojik bakteriler
ve mikroplar da suya karışabiliyor. Bu maddelerin bulunması, suyun kirlendiği anlamına gelir. Kurşun, vücuttaki tüm organ
ve
dokuları etkiler. Bu ağır metale en duyarlı olan, merkezi sinir sistemidir. Kurşun, ayrıca böbreklerde
ve bağışıklık sisteminde de hasara neden olmaktadır. Avrupa Birliği standartlarına göre, içme
veya kullanma suyunda 1 litrede 0.01 miligramdan (0.01 ppm’den) fazla kurşun bulunmaması gerekir.
Terkos
ve şebeke suyu kontrollüdür; ancak içme suyu kalitesi
farklıdır. Şebeke sularında yapılan analizlerde, toksik maddeler arındırılır. Biyolojik arıtma ise suya konulan klor ile sağlanır. Sebze-meyve yıkama
ve
yemeklere
katılan sulara bu açıdan dikkat edilmelidir. Biyolojik bakteriler
ve mikropların suya karışması ile kolera gibi salgınlar olabilir. Sebze
ve meyveleri yıkadığımız suya biraz sirke konularak yarım saat bekletilmesi ile bakteriler yok edilir. Gelelim ‘su’yun gerçeklerine:
Su içememek diye bir hastalık yok
Suyu içememe gibi bir hastalık olmaz. Su içmeyi reddetme, yutkunma zorluğundan dolayı sadece kuduzda olabilmektedir. Midesi bozulan, kusan,
yemek borusu ya da sindirim sisteminde hastalığı olanlar, su içmek istemeyebilir. Ama bu durumun aksine, daha çok su içme hastalığı vardır. Örneğin şeker hastalarında... Çünkü sık idrara çıkılması, su tüketme ihtiyacını
artırır.
Sudan sebeplere dikkat!
Suyun sadece
yararları değil, zararları da var. Sudan geçen hastalıklar da olabiliyor. Kolera, dizanteri mikropları (amip basil), tifo, paratifo gibi hastalıklar, koli gibi basit ishal yapan durumlar gastroentroitlere sebep olan, su ile bulaşan enfeksiyon hastalıklarıdır. Toksik nedenlerle sular
ve su
ürünleriyle bulaşarak hastalığa yol
açarlar. Yukarıda sözünü ettiğimiz gibi kirli suda bulunan cıva, kurşun gibi toksik maddeler, akut bir belirti vermeden vücutta birikir, böbrek yetmezliği gibi zararlara sebep olur.
Aşırısı zehirleyebilir
Su zehirlenmesi, böbreğin kapasitesi üstünde su içildiğinde meydana gelir. Kanın sıvı volümü artar, kan basıncı yükselir. Baş ağrısı, bulantı, kusma gibi zehirlenme belirtileri başlar. Bu durum, hormonal nedenlerle de oluşabilir. Örneğin; kanser olayında idrar söktürücü hormon, yüksek oranda salgılanırsa idrar azalır
ve vücutta su tutulması meydana gelir. Buna ‘uygunsuz ADH sendromu’ denir. Günde 8-10 bardak sıvı alımı yeterli.
Zayıflatmaz
Su tüketmek, geçici tokluk yaratabilir ama fazla tüketmek de zararlı.
Yemekten önce su içmek kişide geçici şişlik yapar, idrara çıkınca geçer. Protein ya da
yağlı gıdalar 2-4 saat midede kalmaktadır. Su, için böyle bir şey söz
konusu değil. Kişi açlığını su ile geçiriyor, sonra da yemiyorsa metabolizması ona
uygun olduğu için zayıflıyordur. Su içerek idrarla
yağ atılamaz. Su ile
yağ eritilemez.
İdrar renginden sıvı ihtiyacı
anlaşılmaz
İdrar koyuluğuna bakarak su içme
ihtiyacı olup olmadığı anlaşılmaz. İdrar koyuluğunun altında yatan başka sebepler de olabilir. Susuz kalan vücut, su atılımını, yani idrarı azaltır. Bu durumda idrar az olur ama içeriğindeki maddeler yoğundur. İşte idrarın koyu olmasını sağlayan budur.
Plastik kapta saklamayın
Su, toprak ya da cam kaplarda saklanmalı. Eğer saklanılan su yosunlaşmaya başlayarak yeşil renge dönmüşse içinde organik madde var demektir. Midye, balık gibi su
ürünlerinin tüketimine
de dikkat etmek gerek. Bunlar cıva ya da kurşun içeriyor olabilir. Kıyı balıklarında kirlenmeler olabildiği için derin dip balıklarını tüketmeye dikkat edilmelidir.
Oran azalmamalı
İnsan vücudunun yüzde 70-75’i su. Bu orana kan, hücre içi
ve dışı tüm sular dahil. Buna ‘total vücut suyu’ deniyor. Bu oran eksildiğinde vücut otomatik olarak belirti
vererek su tüketilmesi
ihtiyacını belirtiyor. Vücut suyu azaldığı zaman
ve kayıp telafi edilememişse “dehidrasyon”, yani “sıvı kaybı” meydana gelir. Sıvı kaybı; ishal, idrar, terleme gibi aşırı sıvı kaybettiğinizde
ve bu sıvı kaybından doğan
ihtiyacı karşılamadığınızda oluşur. Su kaybı olduğu zaman beyinde bulunan susama merkezine uyarı
gönderilir. Böylece biz susadığımızı hissederiz.
Daha doğrusu,sağlıklı
kişide vücut, su
ihtiyacını belli eder. Sağlıksız kişide ise bu durum değişir. Örneğin çok su içme isteği, yani polidipsi oluşabilir. Polidipsi olmasını sağlayan sebepler endokrin hastalıklar, diyabetes insipidus (şekersiz şeker hastalığı), psikojen polidipsi, nefrojen diyabet insipidustur. Şekersiz şeker hastalığında kişi günde 3 litreden fazla idrar çıkarması nedeniyle bunu karşılamak için bu miktardan fazla su içer. Psikojen polidipsi hiçbir sağlık sorunu olmadığı halde sadece stres,
heyecan gibi durumların etkisiyle aşırı su içme durumudur.
Örneğin; sınava gireceği için kişi litrelerce su içer
ve idrara çıkarabilir. Nefrojen diyabet insipidus’ta ise; böbrek suyu kontrol edemez. Böylece kişi çok fazla idrara çıkar. Reflü hastalığı olanlar yemek
arasında ya da hemen sonrasında su içmemelidir. Bu reflünün artmasına sebep olacaktır. Lifli gıdalarla birlikte günde 8 bardak suya yakın tüketim yapmak, kabız olasılığını azaltır.
(11.12.2010 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)